8 Nisan 2008 Salı

Fazlasıyla "KİŞİ"sel

Bugün İlyas'ın atölyeden önce yaptığı giriş konuşmasıyla karizmatik sulara yelken açtık. Bahsettiği 4 prensipten kişi imgesi-temsil /katılım-izleme bayağıdır kafamı meşgul eden hususlar olduğundan diğerlerinin zararına büyüdü, benim için, ve bir temizleme yazısı yazmaya itti.




işte benim kişi imgem: dağılamasın diye sarmalanmış :)

Dedim ya kişisel.. Geçenlerde Ezgi'ye yazmıştım özgelik haliyle ilgili sıkıntımı. Özge "başka" anlamına gelen ö-z-t-ü-r-k-ç-e bir kelime. Ne pis bir şey di mi: kendine giden yollar başkalıklarda bitiyor. Neticede kendin hep bir dağılgan, kaypak, nasıl derler "eklektik".

Sonra Derrida'ya referans veriyor İlyas. Hayalerlere. Sanırım Deleuze de böyle bir şeyler diyor. Ben bugüne kadar daha çok zamansal bir problem kurmuştum kafamda. Yani, şu an ve şu an bir birinden farklıyım. Bazı hücrelerim öldü bu iki anda, alnımda yeni bir sivilce acımaya başladı, saçlarım bir milimin binde biri kadar uzadı. şu an daha da büyük değişiklikler geçirdim. 10 yıl önceki bedenimle şimdiki arasında dağlar kadar fark var (süper dansçı kaslarım mesela). Ama benim hayatımı kolaylaştıran akıl yürütme mekanizması ve algılarım bunların bir ortak kümesini bulup çıkarıyor, sınırlarını çiziyor ve ben buna etrafımdaki gövdelerden ayrı ve zaman içerisinde sürekli bir şey olan "benim bedenim" diyorum.

"Kendi"ye başka neler giriyor: zihnim, hafızam, ilişkilerim, duygularım falan. Hangisi daha bütüncül, stabil ve tutarlı?

O zaman ben bayağı amorf bir cisimim. Ve bu durumda zaten dans edemem. :)

Yok o değil de, sahicilikle ilgili bir dert var bence. (ah! tam paper formatında yazıyorum argumantasyon-cevap falan). Temsil yapmıyoruz, burada hemfikiriz. Kimseyi ilüzyonlara inandıracak takatimiz de yok, Oğuz Atay'la büyümüş bir nesil olarak "mış gibi" yapmayı da kendimize yediremeyiz, katharsis yaratıp sistemi devam ettirmek de istemiyoruz. İş yapmak istiyoruz, eylemek ve evrende bir değişiklik yaratmak. Bu durumda özgelik haliyle cıscıvlak kalacağız demek oluyor -yani ben, herkes kendi haliyle, ama ismin yalın haliyle... Ama özgelik de bizi değişen dönüşen bir yapı ve pek çok hayalet dışında pek bir yere götürmedi. so-ci-al-ly-cons-t-raaac-ted deyip paper bitirebiliriz ama yapmıyoruz. (yani ben ve hayaletlerim :) )



bu hayaletleri yakalayıp bırakmak, dedi ilyas. Ama nasıl olacak ki o? Böyle bir bilinç aşamasına ulaşılabilinir mi? Yani an içinde zaten bir şeylerden mütevellit bir kişi olma durumundayken, bu yapı nasıl sökülür a dostlar, bu hayaletlerin nasıl ayırdına varılır? Bugünkü çalışma bu açıdan çok yordu beni. Zaman çok kısa ve ben o kadar zeki değilim. Çare: genel geçerden şakımak yine. ilk akla gelen tepkiler, ama yok benim "kişi imgem" değil muhtemelen. Ya da belki el yordamıyla bulabilmek için iyi bir yöntem. ama ayırt edemiyorum ki...


Yazmaktan fayda gelmedi. Ama çok önemli bir sorun bence. dansa ya da teatral anlatıma yakın duran performansların en büyük handikaplarından biri. yapmaktan göstermeye kaymak çok kolay. olmaktan taklit etmeye kaymakla paralel gidiyor sanki.

Ama anlar içinde tutarlı olmak niye lazım olsun ki? bunu bizim için yapan kimlik kartları da var. belki de beden kafadan daha iyi biliyor (kolaylık için kartezyen mantık), hareket içinde daha bir "olunuyor" belki de...

Hiç yorum yok: