27 Nisan 2008 Pazar

İlyas ile 8. Ders

Spring Break muhalefeti nedeniyle topluluk mensubu 3 misafir 1 yekün 4 kişi yaptığımız çalışmaya kasıklarımızı ısıtarak başladık. Bacakları 90a kaldırıp pointe/flex çalıştık.

Daha sonra yüzüstü yatıp tek kolun üzerinden yüzer gibi geçtiğimiz egzersizleri kapsayan bir set yaptık.

Ayağa kalkıp geçen hafta başladığımız seti geliştirdik. Şöyle ki;
büyün set kalça önde geriye collapsela başlıyor.
omuzun üzerine çıktığımız yerden uzun bacak öne düşüyoruz. Kalçayı kaldırıp altından dönerek dizler kırık diagonale oturuyoruz. Ordan baş aşağı- kalça yukarı. sağ ayak geriye. Sağ ayak sol tarafımıza ronde de jambe yaklaşık 180 derece. solun üzerinden ronde d'ilias. ağırlık transferleriyle ayağa kalkış, aynaya dönüş. paralel ayak swing. 1. pozisyon. 2. pozisyon. sol ayak passeden öne uzun, geriye swing. yere basınca sol el de yere konuluyor, sağ ayak havada sol tarafa jette gibi. düzeldikten sona tekrar. düştüğümüz yerden sağ dizi kırıp içine oturuyoruz. sağdan bacakları döndürüp yüzüstü geçiyoruz.,
Kol seti.
Göğüs yerde diz üstü kalkıp roll up, ve diagonalden başlayan setimize giriyoruz.

Şuan itibariyle kombinasyonumuz 5 dakika sürüyor ve bayağı terletip surat kızartıyor.

Çıkışta İlyas'a da gittik. Kedüsünü de sevdik. Cam Adamlar'ın Erdem Helvacıoğlu'nun yaptığı yeni müziklerini de dinledik. İlyas kandi korografik süreçlerini bize anlattı. Kopya çekip sağda solda satabiliriz.

Kaçıranlarla çarşamba falan kamptan önce çalışabiliriz!

26 Nisan 2008 Cumartesi

2 yalnız çalışma

Bu haftanın en büyük başarısı pazartesi-cuma 3lü ve 4lü gruplar halinde yalnız başımıza İlyas'ın kombinasyonunu çalışmamız ve hatta başarmamız oldu. Bir hafta öncesine kadar İlyas önümüzde dans etmezse kendimizden geçiyorken şimdi bayağı bayağı kendi kendimize takılabiliyoruz.

En zorlanılan yerler:

*pointelı her yer.
ikinci hava setindeki "kopuk chaines" diyebildiğim dönüşlerden sonra kalçayı içeri alıp ve üst gövdenin ağırlığını öne vererek ayakların üst yüzüne basarak yere düşüp amuda çıktığımız yerde ve
geçen pazar çalıştığımız pointe oturuştan demi-pointe'a çıktığımız yerde
ben kendi adıma çok zorlanıyorum.

Buralarda muvaffak olabilmek için cou-de-piedmiz kavisli, bileklerimiz güçlü olmalıymış. Cou de pied denilen yer ayak parmaklarıyla bilek arasında kalan, bükülebilen ve benim her çalışmada burktuğum yerler.




Ayda'dan öneriler:


1. cam kola şişesini ayak tabanı altında öne geri yuvarlamak.
2. uzun oturup açık-kapalı pointe, flex çalışmak. (bu çalışmayı yaparken bacakları ve dizleri o kadar geriyoruz ki pointeda bile topuklar yerden kalkıyormuş.)

22 Nisan 2008 Salı

TEKRAR EDEBİLİR MİSİN? & DOLAP

Tekrar Edebilir Misin?--- Dans ve koreografi: Ayşe Orhon Dramaturji danışmanı: Aslı Mertan Müzik: Margarida Garcia, Barry Weisblat – LORAN Işık tasarımı: Jiv Wagner Teşekkür: İdil Kemer, Gülsün Orhon, Künstlerhaus Mousonturm Proje ortakları: ÇATI (Çağdaş Dans Sanatçıları Derneği) Bimeras | iDans (Istanbul) Destek: TanzLabor_21 (Tanzplan Deutschland Frankfurt)

Hareket nasıl edilir? Ve biz bu nasılın ne kadarını izleyebiliriz? Gösterinin ilk bölümünde ne anlamlar çıkardım o hakeretlerden kendim bile şaştım. Sonra hareket eden bedenin, hareket üzerine düşünen sesi duyuldu mikrofondan. Ayşe Orhon'un kişisel karizmasına, güçlü duruşuna ayrıyetten hayranım.





Dolap --- Koreografi: Mustafa Kaplan; Filiz Sızanlı ve Ömer Uysal’ın katkılarıyla Dansçılar: Filiz Sızanlı, Mustafa Kaplan Kostüm: Petra

Mustafa Kaplan ve Filiz Sızanlı ikilisinden sadece Graf'ı izlemiştim daha önce. Bir de Mustafa Kaplan'ın GalataPerform'da küratörlüğünü yaptığı dans-performans gününe katılmıştım. Dolap ile pekişen hissiyatım Mustafa Kaplan'ın dansının Oğuz Atay'ın anlatısına fena halde benzemesidir. İkisinde de yücelikten, büyük anlamlardan uzak bir ifade, sarkazm ve oyun kurma üzerinden ilerleyen hikayeler var. Ya da bana öyle geliyor bilemeyeceğim. Ama bu gösteri hakkaten üç kişilikti. Fikse edilmiş bir koreografiymiş ama bayağı riskliydi.

Aylin Kalem'in 16 Nisan 2007'de Radikal'de yayımlanan yazısından aşağıda alıntılayacağım bölümünü okuduğumda benim içimde de "oha harbiden be hiç düşünmemiştim" nidaları uyandı:

"(...), her ne kadar da kostümlerin ve aksiyonların aynı olması dansçılar arasındaki cinsiyet ayırımının ortadan kalkmasına neden olsa da ayrı ayrı dolapla yapılan düetlerde dansçıların dolapla kurdukları ilişkiler bize ince ayarda cinsiyet farkına dair bir şeyler söylüyor. Bu bölümlerde kadın ve erkek dünyasının farkı hissediliyor: Mustafa Kaplan dolabın kapağını söküp başının üzerinde dengede tutarak mekanda yol alması sayesinde strüktürün ayrıştırılıp mekanda kayarak yer değiştirmesi ve farklı düzlemlerde kompozisyon oluşturmasına neden oluyor. Bu bölüm kimi zaman dolabın solosu gibi algılanabiliyor. Filiz Sızanlı ise kapaksız bir kutu gibi yere yatırılmış dolabın içinde ‘var-yok’ arasındaki o kısa anın gerilimini yaratarak kendi bedenini ayrıştırıp nesnelleştiriyor. Kaplan nispeten dışa dönük ve mekanda biçimsel bir kompozisyon sunarken Sızanlı ise içe dönük bir yaklaşımla, dolabın içini nesne bedeniyle keşfediyor."


Zaman Geçiyor

Ayda ile 7. ve 8., İlyasla 5., 6., ve 7. dersleri yaptık. Dilek Dervişoğlu ile bir atölye gerçekleştirdik.

Hepimizin üzerinde siyah bir tül gibi Pippa'nın ölümü. Görüyoruz bir yandan hala dışarısını. Dans ediyoruz, çalışıyoruz. Ama dengemizi bozuyor biraz, hareketimizi kısıtlıyor.

Uzakta ufacık karaltılarız hala, ve her zamankinden çok.
Kendi güneşimizi doğurmayı bekliyoruz.

8 Nisan 2008 Salı

Fazlasıyla "KİŞİ"sel

Bugün İlyas'ın atölyeden önce yaptığı giriş konuşmasıyla karizmatik sulara yelken açtık. Bahsettiği 4 prensipten kişi imgesi-temsil /katılım-izleme bayağıdır kafamı meşgul eden hususlar olduğundan diğerlerinin zararına büyüdü, benim için, ve bir temizleme yazısı yazmaya itti.




işte benim kişi imgem: dağılamasın diye sarmalanmış :)

Dedim ya kişisel.. Geçenlerde Ezgi'ye yazmıştım özgelik haliyle ilgili sıkıntımı. Özge "başka" anlamına gelen ö-z-t-ü-r-k-ç-e bir kelime. Ne pis bir şey di mi: kendine giden yollar başkalıklarda bitiyor. Neticede kendin hep bir dağılgan, kaypak, nasıl derler "eklektik".

Sonra Derrida'ya referans veriyor İlyas. Hayalerlere. Sanırım Deleuze de böyle bir şeyler diyor. Ben bugüne kadar daha çok zamansal bir problem kurmuştum kafamda. Yani, şu an ve şu an bir birinden farklıyım. Bazı hücrelerim öldü bu iki anda, alnımda yeni bir sivilce acımaya başladı, saçlarım bir milimin binde biri kadar uzadı. şu an daha da büyük değişiklikler geçirdim. 10 yıl önceki bedenimle şimdiki arasında dağlar kadar fark var (süper dansçı kaslarım mesela). Ama benim hayatımı kolaylaştıran akıl yürütme mekanizması ve algılarım bunların bir ortak kümesini bulup çıkarıyor, sınırlarını çiziyor ve ben buna etrafımdaki gövdelerden ayrı ve zaman içerisinde sürekli bir şey olan "benim bedenim" diyorum.

"Kendi"ye başka neler giriyor: zihnim, hafızam, ilişkilerim, duygularım falan. Hangisi daha bütüncül, stabil ve tutarlı?

O zaman ben bayağı amorf bir cisimim. Ve bu durumda zaten dans edemem. :)

Yok o değil de, sahicilikle ilgili bir dert var bence. (ah! tam paper formatında yazıyorum argumantasyon-cevap falan). Temsil yapmıyoruz, burada hemfikiriz. Kimseyi ilüzyonlara inandıracak takatimiz de yok, Oğuz Atay'la büyümüş bir nesil olarak "mış gibi" yapmayı da kendimize yediremeyiz, katharsis yaratıp sistemi devam ettirmek de istemiyoruz. İş yapmak istiyoruz, eylemek ve evrende bir değişiklik yaratmak. Bu durumda özgelik haliyle cıscıvlak kalacağız demek oluyor -yani ben, herkes kendi haliyle, ama ismin yalın haliyle... Ama özgelik de bizi değişen dönüşen bir yapı ve pek çok hayalet dışında pek bir yere götürmedi. so-ci-al-ly-cons-t-raaac-ted deyip paper bitirebiliriz ama yapmıyoruz. (yani ben ve hayaletlerim :) )



bu hayaletleri yakalayıp bırakmak, dedi ilyas. Ama nasıl olacak ki o? Böyle bir bilinç aşamasına ulaşılabilinir mi? Yani an içinde zaten bir şeylerden mütevellit bir kişi olma durumundayken, bu yapı nasıl sökülür a dostlar, bu hayaletlerin nasıl ayırdına varılır? Bugünkü çalışma bu açıdan çok yordu beni. Zaman çok kısa ve ben o kadar zeki değilim. Çare: genel geçerden şakımak yine. ilk akla gelen tepkiler, ama yok benim "kişi imgem" değil muhtemelen. Ya da belki el yordamıyla bulabilmek için iyi bir yöntem. ama ayırt edemiyorum ki...


Yazmaktan fayda gelmedi. Ama çok önemli bir sorun bence. dansa ya da teatral anlatıma yakın duran performansların en büyük handikaplarından biri. yapmaktan göstermeye kaymak çok kolay. olmaktan taklit etmeye kaymakla paralel gidiyor sanki.

Ama anlar içinde tutarlı olmak niye lazım olsun ki? bunu bizim için yapan kimlik kartları da var. belki de beden kafadan daha iyi biliyor (kolaylık için kartezyen mantık), hareket içinde daha bir "olunuyor" belki de...

6 Nisan 2008 Pazar

İlyas'la 4. Ders

Geçen hafta hocamız İzmir'de olduğu için ve salon dolu olduğu için çalışamamıştık. Bu hafta da 3 eksiğimiz vardı ama bayağı keyifli bir ders geçirdik.


Dersin başlangıcında İlyas bu seriyi İzmir'de balerinlere gösterdiğini ve çok "rahat" bulduklarını çok keyif aldıklarını söyledi. Bizeyse son derece korkutucu, kazık ve baş döndürücü geldi. Ordan oraya yuvarlanma, ordan buraya jeté, şurdan havaya amud, öteden beriye 5 tane dönüş gibi tarif edemeyeceğim akıllara zarar bir seriydi, bence. Hatta başlamadan yerde yatarken sedayla birbirimize bakıp "çok korkuyorum", "ben de" gibi dert paylaşımı bile yaptık.


Ama sonra İlyas şey dedi, konservatuar dışından dansçılar hareketlerini hep yapamadıkları üzerinden tanımlarmış. Öyle yapmamak lazımmış. Daha iyi yapabildiğin hareketi vücudun elverdiğince büyütmek falan daha mantıklıymış.


Ayrıca bugün gördüğümüz seri hazırlanacağımız gösteriden bir kupleymiş pazartesi, salı çalışmakta fayda var.


Bir de bir dönüşü yaparken (hiç kesmeden bale 5'e döndüğümüz yerdeki dönüş) "limon... limon.." diyordu İlyas. Modern dansın 4 ana tekniğinden biri olan bu tekniği isminin çağrıştırdığı ekşimsi his yüzünden hiç merak etmemiştim. Yeri gelmişken araştırdım. Paylaşayım:


José Limón 1928'de NYC'ye yerleşmiş bir Meksika doğumlu insan. Orada ilk kez bir dans performansı görmüş ve hemen Doris Humphrey ve Charles Weidman ile çalışmaya başlamış. Daha sonra 20. yy'ın en mühim koreograf ve dansçılarından biri olmuş.

Yarattığı dans tekniği nefesin vücut içerisindeki hareketini, bedenin parçalarının ağırlığının dinamik kullanımı ve hareketler arasındaki akışkan geçişleri esas alıyormuş.


Bu tekniği çalışmaya başlamadan önce gündelik hareketleri ve gözlemleri kaale almamız lazımmış çünkü Limon tekniğinin pek çok önemli öğesi insan vücudunun normal hareketi ve bu hareket sırasındaki hislerden çıkıyormuş.

Tipik limon dersleri yürüme, koşma ya da kol/bacak/beden swingleriyle başlayarak belli kavramlar üzerinden seriler inşa edermiş. Ya da daha çok yer serileriyle başlayarak jumplarla alanı geçişletirmiş.


“José was interested in human wholeness, and it is key in his work that the whole person participates—mind, body and spirit that leads to a visceral experience that opens the dancer to the expressive qualities the movement requires.” demiş bir bilir kişi.

ayda ile 6. ders

Çarşamba günü 3 eksikle maça çıkmak istemediğimizden dersi cumartesine erteledik. Ayda da kırmadı bizi hemen yardımcı oldu.

Cumartesi 6 kişilik ayda kadrosuyla derste hazır ve nazır bulunduk.

Yine yarım saat kadar streç ve kondisyon çalıştık. Bu set artık daha çok pilates hareketlerini kapsamaya başladığından, kaslarımızın gücünü daha çok kullanıyoruz. Kollar bacaklar nasıl da bir anda yüz kiloya çıkıyor şaşıyoruz. Mesela çok artiz bir şekilde esnettiğimiz bacağımızı o konumdan 1 cm yukarı kaldırabilmek için sarfettiğimiz gücün haddi hesabı yok.

Daha sonra 1 ayakta 1 de yerde kombinasyon çalıştık. Ayda yerde daha güvenli olduğumuz halde ayağa kalkınca sudan çıkmış balığa döndüğümüzü düşünüyormuş. Yerde de hantal ve yavaşmışız. Bu seferki kombinasyonlar daha temel hareketleri kapsasa da belli şeylere dikkat ederek ve oldukça hızlı yapmaya çalıştımız için oldukça yorulduk.

Dersin sonunda özellikle bacaklarımızı tekrar bayağı esnettik.
Şuanda ağrıyorlar.